Pazartesi, Ağustos 13

Şu Hayat Oyununda Nihayet Level Atladım!

  Hayatta her zaman diğer insanlardan farklı olduğumu düşünmüşümdür. Özellikle akranlarımdan. Çünkü... Bilmiyorum, benim yaptığım uğraşları bir başka akranım yapmıyordu. Ya da hobilerimi bir başka akranımda göremiyordum. Peki ya sorun kimdeydi? Daha doğrusu ortada aranacak sorun var mıydı? Neden ben akranlarım gibi ya da hemcinslerim gibi futbol ile ilgilenmiyordum? Neden olgunlaşmamış davranışlarım yoktu benim? Yoksa ben öteki dünyadan bu dünyaya düşen bir 'düşmüş melek' miydim?

  Düşmüş melek? Ya da şeytan? Cidden neyim ben?

  Önceki yazımdan sonra ciddi anlamda kendimi daha çok olgunlaşmış, hayatın gerçekleriyle daha fazla yüz yüze gelmiş gibi hissetmeye başladım. Bu sebebi ise, hakkında sadece adını ve yaşını bildiğim 'ölü' bir kişi. Önceki yazımı okuyanlar Kenneth'ı hatırlarlar. 14 yaşında benim hayatımı etkileyen bir genç.
   Bazı insanlar bu kadar duyarlı olmamdan sıkılmış olacaklar ki ask.fm'den 'Sizce de şu zorbalık muhabbeti fazla da uzamadı mı?' demeye başladılar.
  Sanırım bir yerde hata yapıyorum. O akranım olan insanların benden farklı olduğunu unutup onları duyarlı olmaya davet ettiğim için hata yapıyor olmalıyım. Onlar ne anlar ki?

  Değiştiğimi hissediyorum. Olgunlaştığımı hissediyorum. İnsanlar için bir şeyler yapma isteği duyuyorum.Ve düşünceler doğrultusunda Kenneth'dan etkilenerek zorbalığı protesto ettiğim, Kenneth gibi yaş ortalamaları 18 bile olmayan gençlerin intihara teşebbüs etmelerini önleme amacı taşıyan bir 'kitap' yazmaya karar verdim.
  Büyük bir şey kitap yazmak. Uzun soluklu bir yolculuk. Yer yer araştırmak gerekir kitap yazarken. Cümleleri, kelimeleri büyük bir özenle seçmek gerekir. Blog yazıları gibi -oturdum, yazdım, bitti.- olayı yoktur. İddialı bir şeydir. Çok kitap okumak gerekir ayrıca. Farklı diller, farklı anlatımlar görmeli insan. Ve eğitim gerekli en önemlisi. Yani her isteyen kitap yazamaz. Yazar belki ama edebi bir değer taşımaz. Yazarlık sıfatını hak etmez. Mesela PuCCa... Yazar mı yani şimdi o? O yazarsa Tolstoy, Sabahattin Ali neyin nesidir?
  Eylül ayında çok istediğim metin yazarlığı kursuna başlayacağım. Okul dönemi gibi, sekiz ay sürüyor. Oradan edindiğim tecrübeler ile istediğim kitabı yazmayı planlıyorum. Sonrası meçhul, yayınevilerine başvuruları, hayal kırıklıkları, pes etmeme duygusu, yeniden başvurular derken bu kitabı bastırmak için uğraşacağım. En kötü ajans yoluyla para verip bastırırım. En azından evimin köşesine koyabileceğim bir kitabım olur. :) Ama tabii benim isteğim, büyük bir yayınevine başuru yaptıktan bir hafta sonra beni aramaları ve bana 'Hakan bey kitabınızı hemen basmak istiyoruz!' demeleri. Belki bir sansasyon yaratırım, kim bilir? :)

  Ah şu hayaller, ne güzeldir...

  ''Şimdi gerçek olan bir zamanlar yalnızca hayalimizdi.'' demiş William Blake ustamız. Bu cümleyi bir kitapta görmüştüm ve kendi çapımda bir ilke imza atarak, bu cümlenin altını çizmiştim.

  Bütün bu kitap hayallerine dalıp gitmişken blogum için bana bir reklam teklifi geldi geçenlerde. Ama bu bildiğimiz para kazandıran reklam tekliflerinden değildi; sosyal sorumluluk reklamıydı. LÖSEV vakfından gelmişti. Tereddüt etmeden reklamı kabul ettim. Dedim ya, bende bir olgunluk, insanlara yardım etme isteği aldı başını gidiyor. Kabul ettim hemen. Kardeşlerimiz için...
  Fakat reklam içeriğindeki yazıyı okuma fırsatını ancak ertesi gün elde etmiştim. Gönüllü üye olmaya davet ediyordu. Araştırdım biraz ve yılda sadece 20 TL aidatının olduğunu öğrendim. Bunun yanında gönüllü olarak yaptığın işlerin manevi boyutu var tabii. Göz arda edilemeyecek bir boyut bu. Küçük kardeşlerimizi ziyaret etmeye gittiğimizde o gözlerindeki ışıltıyı bir düşünsenize... Hayattaki her şeye değer o ışıltı.
  Gönüllü üye olmak için başvurdum. Reşit olmadığımdan dolayı kabul etmeyeceklerini düşünüyorum ama yine de başvurumu yaptım. Şansımızı denemekte fayda var. Henüz bir sonuç yok, beklemekteyim. :) Ama gelişmelerden haberdar edeceğime emin olabilirsiniz. LÖSEV'in gönüllü üyesi olmak benim için gurur verici bir şey olur.

  Ve sevgili Sarımsak severler, yukarıda anlattığım konularda yaşıtlarımdan kat ve kat duyarlı olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Egoist birisi imajı görebilirsiniz bu cümlede, fakat inanın ki bu gurur duyma, o kadar mütevazi, o kadar içten, o kadar sıcak bir gurur duyma ki...

  Farklı olmak çoğu zaman iyidir, diyerek bu yazımı da burada bitiriyorum. :) İyi ki varsınız. Bu satırları okuduğunuz için size minnettarım!

DİPNOT: Önceki yazımdaki yazım ve dil bilgisi hataları hakkında söyleyecek bir şeyim var; yazıyı sabah 7'de yazmıştım ve fotoğrafları aktarırken çok büyük sıkıntı çekmiştim. O yüzden kurduğum cümlelerdeki hatalardan dolayı özür dilerim. Düzeltmeye çalıştığım zamanlar fotoğraf düzeni bozulduğu için, hatalarımı düzeltemedim ne yazık ki.



2 yorum:

  1. Hakan seninle gerçekten gurur duydum bir akranım olarak. Bugün keşfettim blogunu ve sürekli takip etmeyi planlıyorum bu emek dolu yayımı. Ve ayrıca bu "egoist" meselesine gelirsek; dediğin gibi, tamamen içten ve fazlasıyla sıcak bir imaj oluşturdun bende.
    Bu hayatta nice levellar atlaman, çevrendeki insanlara da şu an yaptığın gibi nice levellar atlatman; başaramadığında bile, en azından içinde olan o atlatma isteğinin sürmesi dileğiyle. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Murat'cım. :) Yılmamak lazım hiçbir zaman, hayatta en önemli kurallarından birisi bu sanırsam :) Tekrar teşekkür ederim yorumun için...

      Sil

Bulamadın mı?

DMCA Protection