Perşembe, Aralık 27

2012 Yılını Geride Bırakırken...

Yeni yıl yaklaşıyor! Büyük ihtimalle bu yazı yılın son yazısı olacak. :) Yılı güzel bir yazı ve güzel bir şarkı ile bitirmek istedim. Beğenmeniz dileğiyle! Have a holly jolly Christmas!

  Yeni bir yıl bana her zaman yeni bir sayfa gelmiştir. Hatalarımı düzeltmem için, hayata yeniden başlamak için yeni bir sayfa. 'Bu yeni yılın daha verimli olması için çabalayacağım' diyorum ben mesela bu 'yeni sayfa'yı karşılarken.
  Yeni bir sayfaya başlarken önceki sayfaların bıraktığı izler silinmeyecek ne yazık ki. Onlar hep peşimizden bir gölge gibi gelmeye devam edecek, hayatımızın kötü bir parçası olarak. Ama bu sayede iyinin, iyi şeylerin değerini daha çok anlayabileceğiz. Kıtlık yaşamadıkça insan nereden bilebilir zenginliğin değerini? Yaşanan kötü şeylerin insanı daha güçlü kılacağına inanırım. Hayata karşı daha mücadeleci olabileceğine inanırım. O yüzden yaşadıklarımızdan ders çıkarmaktan daha öte 'Bu olay beni güçlendirdi.' diyebilmeliyiz, demeliyiz. Britney'nin dediği gibi: 'Stronger than yesterday!' 
  Yeni bir yıl demek aynı zamanda yeni umutlar, yeni hayaller demek. :) Belki iyi bir üniversite hayali, belki güzel bir yaz tatili hayali, belki de sadece huzurlu bir yıl geçirmenin hayali...

  Bu seneki yeni yıl yazım kısa oldu. Siz bundan memnun kalmazsanız diye geçen seneki yazımın linkini paylaşacaktım ki yazıyı okuduktan sonra vazgeçtim. Daldan dala atlamışım adeta yazıda. Çok yetersiz. Sizinle burada bir kere daha paylaşıp rezil olmaya niyetim yok.
  Her neyse, koskoca bir yılı daha geride bıraktık Sarımsak severler. Bazılarımız için iyi bazılarımız için kötü bir yıl oldu ama umarım 2013 yılı hepimizin istediği gibi bir yıl olur. Kendinize iyi bakın ve yeni yılda hayallerinizin peşinden koşmaya devam edin!
  Seneye görüşürüz! :P xxx








Salı, Aralık 18

''Değişim Bir Fısıltıyla Başlar''


 Az sonra bahsedeceğim kitapta geçen bir şarkı... Kitabın havasını verebilmek istiyorum. Yazılarımı okurken kısık seste paylaştığım şarkılara da kulak verirseniz gerçekten yazılarımı 'hissedebilirsiniz.'  Bu şarkıları rastgele seçmiyorum. :) İyi dinlemeler!


  Her okunan kitabın az da olsa bize bir şeyler katacağını düşünenler arasındayım. Bir fikir, bir düşünce tarzı ya da hiç yoktan doğru cümle kurmayı, imla kurallarını öğretir basit bir kitap. Dizüstü Edebiyatı saçmalığı denilen bir 'moda' dolaşıyor ortalıklarda. Hani bütün ergenlerin elinde olan şu basit mizah anlayışına sahip PuCCa'lar... Onlar size nasıl ağda almanız haricinde hiçbir şey öğretmez bunu söylemeliyim. Zaten gerçekten kitap okuyan birisi bu kitaplara elini bile sürmez. Dikkat ederseniz bu kitapları okuyanlar da zaten fazla kitap okumayan insanlardan oluşuyor. Her neyse, günlük 'dizüstü edebiyatına olan nefretimi' kustuktan sonra asıl konumuz olan kitaba geçebiliriz. 

  Duyguların Rengi... Kitabımızın adı. Hayatımda okuduğum en kaliteli kitaplar listesinde kuşkusuz ilk üçte bu kitap. Gerek konusu, gerek dili açısından adeta insanın içine işliyor, kalbine dokunuyor. 
  Kitabın konusu ırk ayrımcılığı. Siyahların ezildiği bir dönemi ve toplumu ele alıyor yazarımız. Siyahi yardımcıların yaşadıklarını az çok tanıklık edebiliyoruz kitapta. Ama kitap yazarı 'beyaz' kadınlarından birisi olduğu için tabii ki sadece gözlemlerini bize aktarabiliyor. Bir siyahi olmadığımız için onların yaşadıklarını hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamayacağız fakat pek güzel şeyler yaşamadıkları apaçık ortada.
  Kitabın derinliklerine fazla inmek istemiyorum fakat bir beyaz kadın ve yaklaşık bir düzine siyahi kadın birlik olup bir kitap yazıyorlar. Ve tabii işler biraz karışıyor. Aslında ben kitabın sonunu biraz daha farklı biteceğini düşünüyordum. 'Kitap çıkardılar her şey değişti!' gibi bir şey olacak diye düşünüyordum aslında. Yani çocuk hikayelerinde hep öyle olur. Ama tabii biraz daha gerçekçi yazılmasından kaynaklandığından olsa gerek 'bir kitap yazıldığı ve artık dünya siyahileri dışlamıyor' gibi bir son yoktu. Ama yine de biraz farklı bir son bekliyordum.



  Kitap akıcı ve 'okudum bitti iki günde, çok heyecanlıydı' dedirtecek bir kitap değil. Yavaş yavaş ve özümsenerek okunması gereken bir kitap. Zira ben o kadar özümsedim ki kitabı bir ayda bitirebildim! :( Ama hep sınavlar, hep...
  Aibeen'ın Küçük Kız'a söylediği cümleler ve anlattığı hikayeler beni çok ama çok duygulandırdı, kalbime dokundu adeta. Gözlerim doldu bazen. Bazen de utanmadan ağladım. Keşke bir hikayenin altını çizmiş olsaydım da sizinle paylaşabilseydim... Onun yerine kitabı almanızı tavsiye ederim. Boş bir kitap değil kesinlikle.

  Arkadaşlarımın kapağındaki dört kadını görüp 'kadın kitabı' yakıştırmasını kesinlikle doğru bulmadığımı söylemeden geçmemeliyim. Irkçılığın cinsiyeti olmaz.
  Kısa zamanda filmini de izlemeyi düşünüyorum fakat okumak daha faydalıdır unutmayın.

  Kitap yorumlama yazımı 18 Aralık'ta yazmış bulunuyorum! Şu üç günlük dünyada bu kitabı okuyun derim! :)) Önceki yazı da bahsettiğim ve yapmak istediğim esprimi de yaptığıma göre iyi geceler Sarımsak okurları!

  Bu arada şunu söylemeliyim ki blogum her geçen gün daha fazla insana ulaşıyor, daha fazla takipçi ediniyor ve daha fazla insana ilham veriyor. Blogumun birinci yılında üç kişiye ilham verip blog açmalarını sağladı bile! Bu çok gurur verici! Teşekkür ederim Sarımsak severler... :)

Pazar, Aralık 9

Sarımsak Bir Yaşında!


  Bugünkü şarkımız Madonna'dan olsun istedim. Biz daha anne rahmine düşmeden önce, sperm bile değilken Madonna dünyayı sallıyordu. Şimdiki bit yenikleri de Madonna'nın hiçbir zaman başarılı olmadığını söylüyor. Ah ah... Her neyse, iyi dinlemeler!

  Merhaba blog severler! Bugün günlerden 9 Aralık 2012. Blogumu açmamın üstünden tam tamına bir yıl geçti! Sarımsak bir yaşında artık!
  Gerçeği söylemek gerekirse, bu blogu açarken bu kadar ilerleyeceğini hayal bile edemiyordum. Tamam Türkiye çapında tanınmış bir blogger filan değilim ama bir yılda yaklaşık 6.000 gösterime ulaşmak, yardımsız, reklamsız, hiçbir sayfaya başvurmadan, 'blogumu paylaşın' diye yırtınmadan, Facebook'da 180 arkadaşla, Twitter'dan 600 takipçiyle -600 takipçi olduğuna bakmayın, blogum Facebook üzerinden daha çok giriliyor- sağlam bir 'çevre' olmadan ulaşmak bence kolay değil. Ya da ben kendimi avutuyorum, ama kolay olmadığı düşünmekteyim.

  Blogumu açtığım günü çok iyi hatırlıyorum. Günlük tutmaktan vazgeçmiştim ve blog açmaya karar vermiştim.  Tabii ki ilk başlarda çoğu insan gibi 'Kimse girmese de olur ben içime dökmek için açıyorum.' havalarını takındım. Tabii ki öyle olmuyor. İnsanlar blogunuza girince, yazdıklarınızı okuyunca mutlu oluyor. :) Kaldı ki bir yıldır burada olmamın en büyük sebebi insanların blogumu ziyaret etmesi. Siz olmasaydınız bu blog bu kadar uzun ömürlü olamazdı. İyi ki varsınız.

  Bloguma isim bulmak ise o kadar zor olmadı aslında. İsim bulduğum günü de çok iyi hatırlıyorum. 'Günlüğü' kısmı hazırdı fakat ne günlüğü olacağı aklımda yoktu. Bir gün okuldan dönerken, ev yolundaki son dönemece girdiğim zaman aklıma gelmişti 'Sarımsak' ismi. O kadar net hatırlıyorum :)

  Bu blog bana çok şey kattı ve katmaya devam edecektir. Umuyorum ki okuyanlara da bir şey katmıştır. Çünkü 'günlük' başlığı altında biraz duygularınıza söylemek isteyip söylemediklerinize tercüman da olmaya çalıştım. En çokta ortak ergen duygularımızı paylaştık beraber :)

  Bir çok bloga da ilham kaynağı olduğumu düşünüyorum aslında. Hiçbir zaman burnum havada olmadı, olmayacak. Bunu da bu amaçla söylemiyorum fakat inanıyorum ki insanları 'yazmaya' itti bu blog.

  Tabii siz blog okurlarına bir de sürprizim yaptım ve 1. yıl olması şerefine +2 yazı daha yayınladım! İşte buradalar:

1. Televizyon Asosyalliği
2. Yağmur Altında Islanma Fantezisi 
Bu iki yazıyı şiddetle okumanızı tavsiye ederim! Yazmış olmak için yazdığım kıytırık yazılar değiller. Mutlaka okumalısınız ve tabii en önemlisi yorum bırakmayı unutmayın!

  Evet Sarımsak artık bir yaşında! Hepinize teşekkür ederim! Siz olmasaydınız bu blog olmazdı. İyi ki varsınız Sarımsak severler! Hep birlikte olmak dileğiyle... :)

Bulamadın mı?

DMCA Protection