Perşembe, Ekim 11

'Ne!? En Kötüsü!!'

  Merhaba sevgili Sarımsak severler! Upuzun bir aradan sonra yeniden karşınızdayım! (Alkış efekti - şak şak şak)
  İşi uzatmadan hemen konuma dalış yapmak istiyorum, beni takip edenler bilir, ben spor yapmaktan hiç hoşlanmam. Nefret bile ederim yani. Zaten basketbol, futbol filan da hiç oynayamam. Oynamayınca da haliyle maçlar pek ilgimi çekmez. Aslında erkek arkadaşlarımın az olmasının diğer bir nedeni sporu sevmemem diyebiliriz.
  Evet dediğim gibi sporu hiç sevmem, beden eğitimi derslerini de öyle. Hayır yani gelmişiz lise üçüncü sınıfa, hala iki ders beden eğitimi görüyoruz. LYS - YGS sınavlarını da babam girecek zaten. İşin diğer bir kötü yanı ise, beden eğitimi hocası iki yıldır sürekli turnike attırıp ondan sözlü yapıyor. Atabilsem yine gam yemeyeceğim ama atamıyorum ki! Böyle absürt bir şey çıkıyor atmaya çalışırken.
  Ve bugün de beden eğitimi dersi vardı! Zaten sevmediğim o spordan, o dersten bir kez daha nefret ettim. Aynı zamanda da hocanın bir 'top' aşığı olduğunu öğrendim.

  Evet, bugün ilk iki dersimiz beden eğitimi dersiydi. Allah'tan turnike filan atmadık. İsyan çıkarırdım. Benim isyanım çok fenadır, Halil Sezai filan tanımam yemin ederim. Hoca boş bıraktı bizi. Böyle boş bırakınca genelde voleybol oynarım. Elim biraz daha yatkın diğerlerine göre. Yine bir kaç kişi voleybol oynamaya çıktık bahçeye. Yol kenarına yakın duruyorduk biraz. E ne yapalım başka yer yoktu bahçede. Hoppidik gubbidik oynarken ayağıma doğru geldi voleybol topu, ben bir vurdum, vuruş o vuruş, yol kenarına kaçtı top. Yol da normal yol değil, çalılıklar var, yokuş var, yokuşun bittiği yerde de İstanbul'un E5'i var. Benim o muhteşem ayağımla vurduğum top çalılıkların arasında yok oluverdi. 'İŞTE ŞİMDİ BOKU YEDİK' dedim ben tabii kendi kendime. E ne yapacağız? Geçenlere soruyoruz, top filan var mı oralarda diye, 'Yok' diyorlar bir de totoşlar. Lan top bu yani sonuçta. Nereye gidebilir ki, diyeceğim ama asıl top gider yani! Biz garibanlar, millete sorduk bir beş dakika filan, sonuç alamadık. Ondan sonra korka korka hocanın odasının yolunu tuttuk. Ve işte o efsane konuşmayı olduğu gibi aktarıyorum:
Kardelen: Hocam biz size bir şey söylemeye geldik.
Hoca: Ne oldu?
Ben: Top kaçtı hocam.
Hoca: Ne!? Nereye kaçtı? Kadir Has'a mı? (Yan okul)
Ben: Hayır hocam e5 tarafındaki yola kaçtı.
Ve işte o efsanevi söz hocanın ağzından dökülür: 'NE!? EN KÖTÜSÜ!?'

  Adamı görseniz var ya, eli ayağı dolaştı, eli titredi, kapıyı kapatmaya çalışıyordu kapatamadı. O derece. Çocuğu kaza yapsa bu kadar telaşa kapılmaz yemin ederim. Ben iyice korktum tabii. 'Aha Sarımsak. Bittin oğlum sen!' Bir de öncesinde odaya giderken kendimi yatıştırıyordum, 'Yani 5 liralık top canım. Cüzdanımda ne kadar para vardı? Veririm onu olur biter.' diyerek. Ama hocanın o halini görünce altıma yapıyordum yemin ederim korkudan.
  Koşa koşa izin alıp dışarı çıktım, artık nasıl korktuysam, nasıl koştuysam, bacaklarım hala ağrıyor. Gittim çalılıkların oraya heyecanlı heyecanlı, görünürde yoktu. Yokuşun başladığı yere gittim, bir baktım top çalılıkların oraya takılmış. O anki duygum tarif edilemez! 'OH BE! BUGÜN ÖLMEYECEĞİM! HOCA BENİ ÖLDÜRMEYECEK!' filan havalarına girdim ben. O topu alabilmek için zaten ellerime hep dikenler battı. Dandik bir top için hem de...
   Kardelen'in anlattığına göre de ben kurtarma operasyonu yaparken hoca ara ara söyleniyormuş, 'Ah be Sarımsak, ne hallere düşürdün beni sabah sabah.' 'O topta en güzeliydi ha.' filan diyormuş psikopat adam. Beş liralık top için ne hallere düştük ey Yarabbim! Adam toplarıyla kafayı bozmuş. Topu patlatsaydım filan benim de kafamı patlatırdı herhalde.

  Topu kurtardım ve mutlu son! Hakan'ın kellesi uçmayacak! Günün ilerleyen saatlerinde yaşadıklarımızı hatırlayıp hatırlayıp krizlere girdik. :)
  Böylece olmayan spor hayatım, bir daha kesinkes olmamak üzere derinlere gömüldü.

Bulamadın mı?

DMCA Protection