Cumartesi, Kasım 16

Sonbahar Kitabı: Damdaki Melek



    Fuar haftası tam sınav haftama denk gelmişti. Pek kitaplarımı karıştırıp okuma fırsatı bulamamıştım. Fakat dört farklı yazarın yazdığı bu ''Damdaki Melek'' kitabı hem ebatları hem de sayfa sayısı açısından kolay okunacak bir kitap olarak göründü gözüme. Hal böyle olunca sınav haftası dinlemeden başladım okumaya.
  Kitap dört farklı yazarın dilinden dört farklı karakter hayat buluyor. Yazarlarımız Cécile Roumiguiére, Violette karakterinin, Maryvonne Rippert, Zik karakterinin, Jean-Michel Payet, Satya karakterinin, Sigrid Baffert ise Amos karakterinin ağzından yazmış. Kitap her karakter için dörde bölünmüş ve her karakter için de ellişer sayfa ayrılmış.
  Bu dört karakter arasında sıkı bir dostluk bağı bulunuyor ve kendilerine Mavi Kirazlar diyorlar. Hatta kitap ''Kirazlar Anlaşması'' ile başlıyor.
  Bu dört karakterlerden kalıp dışı sayabileceğimiz Zik ve Amos var. Zik bir melez, Amos ise eşcinsel. İki tane toplum tarafından klasik olarak dışlanan figür. Zik, dışlanmasını ve bundan duyduğu rahatsızlığı iç çatışması ile kendi bölümünde bahsediyor. Fakat eşcinsel olan Amos'da herhangi bir iç çatışma izi yok. Diğer iki karakter ise oldukça sıradan kişiler olarak karşımıza çıkıyor.
  Fransız yazarlardan oluştuğu için isimlerden cinsiyetlerini ayırt etmekte belki zorlanabilirsiniz, şayet ben zorlanmıştım. Zik ve Violette kız, Amos ve Satya ise erkek. Ben Satya'nın erkek, Zik'in kız olmasına şaşırmıştım.
  Kitap ismini Zik'in bölümünden almış. Mavi Kirazlar dizisi tahmin edebileceğiniz gibi dört kitaptan oluşuyor ve ilk kitap ismi Zik'e ayrılmış. Fakat şöyle ki, kitapta diğerlerinden farklı apaçık belirgin olan, farkındalık yaratan bir özelliği yok Zik'in, ve bölümünün. Neden ilk kitap Zik'in bölümünden alınmış, bilinmez.
  Kitap arka kısmında ''yıllarca saklanan ortak bir sır...'' ifadesi yer alıyor fakat serinin bu ilk kitabında bu sırra dair herhangi bir iz bulamadım.
  Kitapta her karakterin sıradan gençlik sorunları teker teker anlatılmış. Viollette merkezden uzak bir tatile gidiyor, Zik'in damda karşılaşıp tutulduğu esrarengiz bir çocuk var, Satya'nın da tutulduğu esrarengiz bir kız var, Amos'un ise bir telefon sapığı var. Hepsi de kendi sorunlarıyla boğuşmaktan grubun diğer üyelerinin sorunlarıyla pek ilgilenemiyorlar. Yani grupta hafif çatırdı var.
  Kitabın hoşuma giden yanı, belirgin bir zaman var ve kişilerin hayatları üzerinde ayrı ayrı hep bu zaman kapsamında duruluyor. Mavi Kirazlar grubunun buluşmaları ortak kısımlar, yani her karakterin bölümünde görülen kısımlar.
  Kitapta her karakterin başına birileri musallat oluyor. Olaylar da bu musallat olan kişi çerçevesinde gelişiyor. Hoşuma gitmeyen kısım ise bazı olayların çabuk gelişmesiydi. Yani mesela bir öpüşme sahnesi varsa, bence bu öpüşme sahnesine geçerken arada bir köprü olmalı. Böyle ''İşte öpücük geliyoooo'' hissi filan uyandırmalı. Ama öyle değildi, aniden oldu bittiye vurmuşlar. Sanki ''Aman ayıp kısımlar bunlar, geçelim bunları, fazla durmayalım'' dermiş gibi.

  Rippert ve Baffert'in betimlemeleri harikaydı. Aslında her yazarın betimlemesi, tasviri, benzetmeleri çok harikaydı fakat bu iki yazarın betimlemelerinde ayrı bir tat vardı. Fakat Rippert betimlemeleriyle ara ara boğdu beni.
  The Doors şarkıları, Emily D. alıntıları kitaba çok güzel bir tat katmış. Özellikle E.D. alıntıları bana şairi araştırmama hatta şiir kitabını almama neden olacak türden bir güzellikteydi.


  Genel olarak yorumuma gelirsek, kitap gençlik kitabı ve bu kitap savan gençlik kitaplarından değil. Demek istediğim, dolu bir kitap. Özellikle dört farklı yazarın özene bezene kendi karakterine odaklanıp yazmaları ve bir bütün oluşturmaları kitabın rengini belirleme de oldukça önemli bir faktör olmuş. Gel gelelim ışık hızıyla olup biten olaylar, saçma ayrıntılardan kocaman bir sır çıkaran kısımlar da hafif can sıkıcıydı.

  Kitap ON8 yayınevinden çıkmış olup çok sevgili dostum Mehmet Erkurt, Fransız aslından harika bir çeviri yapmış bulunmakta.



   Kitabı okurken fosforlu kalemimi elimden hiç düşürmedim. İşte fosforlu kalemimle renk bulan cümlelerden bazıları:
Sonsuza kadar aşkmış...haydi oradan!
I'll never look into your eyes... again.
Her coşku dolu ana karşılık, / Bir ızdırap borcumuz vardır; / Acı ve kararsız bir oranla, / Yaşanılan coşkuya.
Güneşi görmemiş olsaydım, / Gölgeye tahammül edebilirdim.  
Su, susuzlukla öğretilir.
Çünkü ayrılış, gecedir o.
Gitmek, bir miktar ölmektir ama ölmek, tamamen gitmektir. 

  Tavsiye edebileceğim harika bir gençlik romanı, gençlik dizisi! Sırf alıntılar için bile okunabilir...


Pazar, Kasım 3

32. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı

  Eminim hepiniz D&R'ı biliyorsunuz. Kitap, film, müzik marketçisi. Önceden sadece bir iki yerde vardı fakat şimdi yüze aşkın mağazasıyla o kadar gelir sağlıyor ki arada bir televizyon reklamlarında bile görebiliyoruz.
  İstanbul Marmara Forum AVM'deki D&R, Türkiye'nin en büyük ilk üçüne girmiş bir şubesi. O mağaza şubesinden daha da büyük devasa bir D&R hayal edin. Ama çok büyük olacak! Toplam on futbol sahası büyüklüğünde neredeyse! Sadece kitapların satıldığını hayal edin. Ek olarak bir de kitaplar türlerine göre değil, yayınevlerine göre dizildiğini hayal edin. Ettiniz mi? O halde 32. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'na hoş geldiniz!

  Fuara üç-dört senedir giden, kitaplarla haşır neşir olan bir öğrenci-okurum. Üzülerek söylemek isterim ki şimdiye kadar gittiğim en berbat fuar açılışına şahit oldum bu sene. Kalabalıktan ötürü söyleyecek bir şeyim yok bile! Maalesef ki geçen senelere oranla ziyaretçi sayısında bir düşüş gözlemledim açılış gününde. Ha, ilerleyen günlerde artabilir, orasını bilemem.
  
  D&R hayalimize geri dönelim. Birisine kitap sorarsanız eğer %80 oranla çalışan kişi o kitabı bilmiyordur. Tipsiz, bıkkın, 'Sıçayım kitabına, git kendin bul' bakışıyla, sistemden bakabileceğini söyler size. Peşinden gidersiniz sistem bilgisayarına doğru. İstediğiniz kitap yerli bir yapıtsa işiniz kolay fakat yabancı bir yapıtsa işiniz biraz daha zorlaşır çünkü yine %80 oranla çalışan sizden yazarın ismini ya da kitabın ismini kodlamasını ister. Ne edebi kişiliklere sahip bir çalışan...Öyle değil mi?
  O sistemden istediğiniz popüler kitabınızı bulduysanız ne mutlu! Tabii istediğiniz kitap biraz eski tarihlerde basıldıysa bu konuda da şansınız düşüyor haliyle. Küreselleşme popüler kültürün hakimiyetini de getiriyor sanırım. Kitabınızın fiyatı nettir. Normal, etiket fiyatıdır. Ne bir aşağı bir yukarı. Net. O tipsiz çalışan surata teşekkür ettikten sonra kasaya geçersiniz. Kitap kasası. Market kasası. Bakkal kasası. Ama veresiye olmadan. Kasa görevlisiyle para konuşursunuz. Başka ne konuşabilirsiniz o en az çalışanları kadar tipsiz suratla? Ödemeniz için kitap fiyatını söyler size kasa çalışanı. Kredi kartıyla da alsam aynı fiyat deyip iyice içine sokulursunuz küreselleşen dünyada kölesi olduğunuz kapitalizmin koynuna. Ödersiniz paşa paşa kitap paranızı ve yollanıırsınız marketten. Ne harika bir alışveriş deneyimi! Ne harika bir edebi ortam! Türkiye'nin gelişmesi için tam olarak ihtiyaç duyduğu şey bu(!)

  Yukarıda anlattığım alışveriş deneyimini alın ve Kitap Fuarına koyun. Evet, maalesef Kitap Fuarı olmuş size Kitap Marketi Zincirlerinin Toptan Dağıtım Yeri Fabrika Mağazası TÜYAP A.Ş. 
  Sınırlar belli. Edebi sohbet içine girmezler sizinle stant çalışanları. Gözlerinize bakarlar, ellerinize bakarlar, duygularınızı yoklarlar, kitap alacak mısınız diye... Yardımcı olacakları tek konu kitapların fiyatlarıdır. Fiyat konusunda da nettirler. Çoğu standın kasası bile var, siz ne diyorsunuz? Alacağınız kitaba karar verdiyseniz ''Lütfen kasaya ödeyin'' lafını işitirsiniz, kitabınızın barkodu okutulur, yol paranızı bile karşılamayan dilenci parasıyla eş değer bir ''promosyon'' indirim uygulanır kitaba, o da tabii ''alışveriş fişinize'' yansır ve siz o fiyattan ne aşağı ne yukarı bir para verirsiniz.

  Anayasanın 26. maddesindeki düşünce özgürlüğü hakkımı kullanarak, doğrudan hedef alarak söylüyorum bunu, İş Bankası Kültür Yayınları bana elli kuruşun lafını yaptı. Kitap alacaksınız ona göre dikkatli olun. Pazarlık payınız sıfır. Size ''Bizim cebimizden çıkıyor sonra'' diyorlar. Ayağınızı denk alın. Sarımsak, NTS abiniz şimdiden söylüyor.
  Fuara da indirim için gitmeyin. Tabii %20'lik bir indirimi indirim yerine koyuyorsanız gidin.
  Diyeceksiniz hiç mi iyi yayınevi standı yoktu? Vardı, olmaz olur mu? Büyük yayınevileri arasında Günışığı Kitaplığı, Pegasus Yayınevi, ON8 Kitap standlarına gidip çok güzel muhabbet edebilirsiniz. Bunun arasına Kaynak Kitap'ı da sokabiliriz. Fakat onun dışında kitap sohbeti edebileceğiniz bir standa uğramak bence güç. Çalışanların bakışlarını üzerinizde hissettiğiniz için doğru düzgün kitaplara bakabilmeniz bile zor... 

 Kitap Fuarına gideceklere ön bilgi olsun bunlar. Fazla umutlarla gitmeyin, yamulabilirsiniz. Gidip de ''Abartmış bu Sarımsak'' da diyebilirsiniz. Ben sadece karşılaştıklarımı aktardım. Sizin karşılaştıklarınızı değil.

   Gelelim işin indirim bölümüne. Gittiğim stantlarda hatırladığım kadarıyla indirim onları şu şekilde:
Kaynak - %25
Everest - %25
Can - %20
Doğan - %20
İş Bankası - %25
YKY - %25
ON8 - Kitapların büyük çoğunluğu 10 lira eğer dört kitaplık serileri set halinde alırsanız 40 TL yerine 35 TL
Pegasus - %25
April - %40

Şeklinde indirim bulunmakta. Ufak %5'lik yanılma payım olabilir, haberiniz ola. Salı günü tekrar gideceğim, indirim oranlarını güncelleyeceğim.
  İşin özü şu ki, indirim için gitmeyin fuara, kitaplarla bir arada olmak için gidin. Ve gitmişken ON8'e ve Pegasus'a mutlaka uğrayın!
  Görüşmek üzere!
  

Bulamadın mı?

DMCA Protection