Pazar, Eylül 2

Hiç Kimse Sıradan Değildir | İnceleme


  '''Neden ben?' diye sordum Tanrı'ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi..''
  Kitap, bir banka soygununda başlıyor. Kahramanımız Ed, banka soyguncusunu, Ed'in en yakın arkadaşlarından birisi olan Marv'ın külüstür arabasıyla kaçmaya çalışırken yakalıyor. İşte hikaye bundan sonra başlıyor.
  Ed, 19 yaşında bir taksi şoförü. Kapıcı adlı yaşlı köpeği ile bir kulübede yaşıyor. Babası geçen yıl ölmüş durumda. Annesi ise tek yaşıyor ve Ed'den hiç hoşlanmıyor. Ed'in iki kız ve bir de erkek kardeşi var. Onlar iyi bir hayat sürüyor. Yani hayatta 'kendilerini kurtarmış' kişiler. Ama Ed, sıradan bir taksi şoförü olmaktan ve arkadaşlarıyla kağıt oynamaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Annesinin Ed'den hoşlanmama sebeplerinden birisi de bu zaten. 
  Ed bir gün posta kutusunda bir iskambil kartıyla karşılaşır ve artık Ed kendisini, amacı Ed gibi bir 'hiç'i sıradanlıktan kurtarabilmek olan bir insanın kocaman ve önceden her şey tasarlamış olan bir oyunun içinde bulur. (Bu cümleyi kurarken yaklaşık on dakika harcadım.) 
  Bu oyunda Ed akla gelebilecek her türlü işi yapıyor; yaşlı bir kadına kitap okuyor, bir adamı öldürmeye teşebbüs ediyor, dayak yiyor ve daha bir sürü maceraya atılıyor. 
  Ed'e, kitap boyunca maça, kupa, karo ve sinek asları geliyor ve her birinde farklı isimler, farklı şifreler, farklı görevler bulunmakta. Bu dört ana bölümde hep başka insanlara yardım edilmesi isteniyor. Ed, bu dört karttaki görevleri tamamladıktan sonra her şeyin bittiğini sanıyor. Ama hesaba katmadığı bir şey var; joker kağıdı. Bu joker kağıdıyla karşılaştığında ise kartın üstünde kendi ev adresini buluyor... :) 
  Ed'in bir de aşık olduğu güzeller güzeli Audrey var. Audrey, Ed'in kağıt arkadaşlarından tek kız olma özelliğine sahip. Audrey kimseyle birlikte olmak istemiyor aslında ama kupa ası ve joker bölümlerinde işler değişiyor.

  Kişisel yorumuma gelecek olursak eğer, dediğim gibi kitap çok akıcıydı. Sanırım bunun en büyük nedeni genelde tek cümlelerden oluşan paragraflardı. 
  Kitaptaki karakterlerden en çok yaşlı teyze Milla'yı sevdim. Hatta kitabın sonlarına doğru öleceğinden korkuyordum. Bu tarz karakterlerin ölmesine ben çok üzülürüm. Milla'nın ölmesini de hiç istemiyordum açıkçası. Neyse ki ölmedi :)
  Kitabın orjinal ismi olan 'I am The Messenger'ın kitaba daha uygun olduğunu düşünüyorum. Ama kapak tasarımı oldukça güzel.
  Gece Evi serisinden beri hiç bu kadar akıcı bir kitapla karşılaşmamıştım, bunu da not düşeyim.
  Kitap Martı Yayınları'ndan çıktı. Martı Yayınları'nın okuduğum ikinci kitabı bu. İlk okuduğum kitabı ise Küçük Mucizeler Dükkanı'ydı. O da bu kitap gibi akıcıydı. Sanırım Martı Yayınları'nın en önemli özelliklerinden birisi, çıkardığı kitapların akıcı olması...

Hakan İlker Çetinkaya         
  

  

2 yorum:

  1. akıcıydı evet. ve bir mesajı vardı. bunu sade bir dille anlatıyordu. beğendim. ben de blogda bahsettim hatta :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnceledim senin yazını :) Keşke hep böyle etkileyici kitaplarla karşılaşsak :)

      Sil

Bulamadın mı?

DMCA Protection