Salı, Eylül 5

Olumlayamadıklarımızdan mısınız?

 777

Aldım verdim kabul edip evrene teslim ettim. Niyet de ettim bu yazıyla Sarımsak'ın patlamasına (aynen bin yıllık blogger aracılığıyla hem de) ve güzel övgüler almaya. 

Evrenden gelen sonuç: Kabul ettim ve sana sanki hayatında hiç karşılaşmamışcasına binlerce zorba yorum getirdim.

Amen.


Bu yazıyı yazmadan yaklaşık 5 dakika önce, Instagram'da karşıma çıkan o olumlayıcı cümle sonrasında bir ilham geldi. Ne oluyorum ben? Yaşam koçu? Paralarını cukkaladığım zenginlere nefes ve bağırma egzersizleri yaptırıp günümü gün etseydim olurdum. Ama onu da olamadım. 

Biraz da buradan geldi bu yazı yazma isteği. Kendimi en çaresiz, en bitkin ve yorgun hissettiğim anda karşıma birden olumlayacı gönderiler düşmeye başladı. 

"Asla vazgeçme, sen biriciksin!"

"Yorulduğunda dinlenmeyi öğren! Bırakmayı değil!" 

"Öldün mü? Başarım diye yorumla!" 

E ben de zaten oradan oraya mental breakdownlar arası astral seyahat düzenlemekten şehirlerarası otobüs şirketi kurmuşum zihnimin bir köşesinde... Karşıma ısrarla çıkan o 10 gönderiden birisini ciddi anlamda içimden gelerek beğendim ve "like"ladım. Instagram algoritması bu anı bekliyordu sanırım. Karşıma anında benzer x100 post çıkarmaz mı? Düştüm ben de. Evet, buna da düştüm. Ya da bunda da düştüm. 

İşin aslı şöyle... 

Biraz ciddilik...


Bir süredir (yaklaşık dört yıldır) hayatımın en önemli ve en kritik aşamasında hissediyorum kendimi. Bunu her anlamda ele alabilirsiniz, sanki içinde bulunduğum konum ve yaptığım şey benim hayatta tutunduğum tek dal adeta. Bu, bu kadar ciddiye alınır mı? Alınır. Nedenini, ayrıcalıklı dünyalarında zevk ve sefa içerisinde yaşamamış kişilerle konuşuruz, orası ayrı. Aldım mı, aldım. Peki bu bana nasıl yansıdı?

Parasızlık derdi? HEM DE NASIL

Gelecek kaygısı? YARINIM OLACAK MI, CİNSİNDEN

Yaşayabilme anksiyetesi? PRIDE'DA GÖRECEKTİNİZ BİR DE, ÇENEM KİTLENDİ GERGİNLİKTEN

Kabul görme arzusu? BUNDAN BAŞKA NE ARZUM OLABİLİR Kİ

(Instagram: soleoado)

Bunlar hadi tamam da (tamam değil de işte hani bi' anlık bilinç kaybına uğradık, unuttuk bunları) herhangi bir şeyle tek başına mücadele etmek bence hepsinden daha yorucu olan. 

Çok da uzun olmayan bir zaman önce kendi kendime düşündüğümde birbirimizi karşılıklı sevdiğim kişiyle dümdüz herhangi bir aktivite yapmanın beni dünyanın en mutlu insanlarından ve aynı zamanda her şeye başarabileceğini düşünen insanlardan biri yapacağından birden emin oldum. Dedim ki, mesela, hani Allah'ın işi denk geldi oldu... Düşündüm, düşündüm. E bi' güzel geldi. 

Birisiyle de bu düşüncelerime yakın birkaç şey yaşadık. (Şimdi okur falan, çok detaya girip pasif agresif gibi gözükmeyim.) E olmadı abla. Düştüm mü? Düştüm ama kalkmak zorundaydım. Tam o sıralarda inanılmaz önemli (????) şeylerle uğraşıyordum, dört yılın neredeyse sonuna gelmiştim. Düşersem ve bir şeyleri kaçırırsam daha da düşecektim. O yüzden izin vermedim. Bihter'in "Peki" repliğini aynaya karşı tekrar ettim. 

Öyle ya da böyle derken.... Varmak istediğim noktaya ufaktan gelirken....

Yine bu yazıyı yazmadan yaklaşık yarım saat önce birden "Ulan Sarımsak, tamam hani bi' süre geçti, dört yıl filan. Bir şeyleri kaçırdın mı ya da bir şeyleri yakalandın mı?" diye sordum kendi kendime. Belki azıcık saçmalarken cevap bulurum diye yazmaya başladım. 

Bir şey yakaladım mı? Yakında göreceğiz. Bir şey kaçırdım mı? O kadar bilmiyorum ki bu sorunun cevabını. 

Hani böyle tribe girip "Ne için be, ne için?" dersiniz ya kendi kendinize (demiyorsanız ayrıcalıklı dünyalarınızda yaşamaya devam edip yazımı terk edebilirsiniz), birden emeklerinizi sorgularsınız. 

Juliette kız kardeşiyle sevişir miydi,

Etik buna ne derdi,

Non-binary evrende bunun yansıması ne olurdu,

diye düşünürken belli bir miktar parayla, belli yaşam standartlarından bir adım ileri gidemeyip dahası gerilerken tüm bunların tam olarak nasıl bir anlamı veya gereği var? 

Bence daha da önemlisi (işte vurucu nokta) neden bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim? Yorgun argın eve gelmişim, yorgunluktan kolumu hareket ettiremiyorum. Ağzımın içindeki yaralardan ne bir şey yiyebiliyor ne de konuşabiliyorum. E peki niye?

Çünkü tam tamına 6 gün önce yaşadığım büyük buhrandan sonra akşamına en yakın arkadaşımla biraz (???) içki içip dağıttık. Cuma gecesi ben tek başıma dağıttım, hunharca. Cumartesi gecesi +1 kontenjanıyla (işte o da ayrı bir hikaye) daha da hunharca dağıttım. Sonra bir uyandım, e ben düşmüşüm. Düşmekle kalmamışım yamulmuşum. Üstelik bir de ağzım, neredeyse açılmayacak derecede yara içerisinde.

Sonrasında da...

Bir gün bir gün bir çocuk

Eve de gelmiş kimse yok. 

Sonra ne yapmış, valla o da ne yapsın, OLUMLANAMAMIŞ. 


1 yorum:

Bulamadın mı?

DMCA Protection